17 Ekim 2023 / Erdem Kılınç, Agile Coach
Çeviklik, sürekli değişen bir dünyada başarılı olmak için bir organizasyonun elde etmesi gereken en kritik faktörlerinden biridir. Bu değişime ayak uydurabilmek ve yenilikçi olmak için, organizasyonun her üyesinin katkıda bulunması son derece önemlidir. Psikolojik güven, bir kuruluş içindeki bireylerin katkıda bulunmasını mümkün kılmak için çok önemli bir rol oynar.
Psikolojik güven kavramının temeli 1950’li yıllarda Carl Rogers isimli bir psikoloğun yaptığı çalışmalara dayanmaktadır. Carl Rogers, yaratıcılığın insanların kendilerini rahatça ifade edebildikleri ve kabul gördükleri bir ortamda en iyi şekilde gelişebileceğini belirtmiştir. Psikolojik güven kavramı saha sonra 1990’larda William Kahn’ın çalışanların işlere katkı sağlamaları üzerine yaptığı çalışmalarda da kritik bir faktör olarak gündeme gelmiştir.
Psikolojik güven kişinin fikirlerini, sorularını, endişelerini ve hatalarını herhangi bir aşağılanma veya cezalandırılma korkusu olmadan ifade edebileceğine dair inançtır. Böyle bir ortam açık iletişime fırsat suna, takımlarda ve organizasyonlarda güven ortamını geliştirir. Bireyler, paylaştıkları şeyler için olumsuz sonuçlarla karşılaşmayacakları bildikleri için risk alabilmeye daha yatkın olurlar. Böyle bir ortam, hataların suçlama nedeni olmaktan çok gelişme fırsatları olarak görüldüğü, öğrenmeye, büyümeye ve yenilikçi çözümler geliştirmeye değer veren bir iş yeri kültürünün oluşmasını sağlar. Temel olarak, psikolojik güven, bireylerin bir organizasyon içinde potansiyellerine ulaşmalarını ve gerçek benliklerini ortaya koymalarına imkan verir.
Bu özellikleriyle psikolojik güvenin çevikliğin temel değerlerinin yaşatılabilmesi için ne kadar önemli olduğu görülmektedir. Özellikle şeffaflığın sağlanabilmesi için insanların açık iletişime girebilmeleri ve kendilerini özgürce ifade edebilmeleri çok büyük önem taşımaktadır. Psikolojik güven olmayan bir ortamda bunun gerçekleşmesinin ihtimali oldukça düşüktür. Gelin psikolojik güvenin çeviklik üzerindeki etkilerini biraz daha detaylı inceleyelim.
Önceliklle az önce de bahsettiğimiz şeffaflık üzerindeki etkileri değerlendirelim. Şeffaflık, çalışmalarımız esnasında toplamış olduğumuz bilgilerin, farkettiğimiz risklerin ve fırsatların açık ve net bir şekilde herkes tarafından bilinmesini sağlar. Psikolojik güven olmadığında açıklık ve netlik sekteye uğrayacaktır. Örneğin, şirket içerisinde etkisi yüksek olan bir paydaşın desteklediği bir ürün fikrini düşünün. Böyle bir durumda, sahadan gelen geri dönüşler bu fikrin düşünüldüğü gibi işlemeyeceği ve başarısız olacağı yönünde bile olsa, psikolojik güven olmadığında kişiler arasındaki orantısız güç dengesi yüzünden bu bilgi hasır altı edilebilir. Bilgiye dayalı karar veremeyiz ve belki doğru müdahaleler ile başarılı hale gelebilecek bir ürünün başarısızlığını ancak uzun uğraşlar ve emekler sonrasasında fark ederiz.
Psikolojik güvenin bulunmadığı bir ortamda sorumluluk alma ve hesap verebilirlik açısından da zorluklar yaşanacaktır. Çalışanlar, kendilerini rahatça ifade edemedikleri, alınacak kararlar ve aksiyonlar konusunda katkıda bulunmaktan çekindikleri durumlarda yapılacak olan işlerin sorumluluğunu almakta ve onları sahiplenmekte de daha az hevesli olacaklardır. Bununla birlikte, işin başarısızlıkla sonuçlanması durumunda gerçekleşebilecek bir cezalandırılma korkusu durumu daha da kötü bir hale getirecektir. Günün sonunda, normalde sorumluluk sahibi kişinin tek başına verebileceği bir karar bile, yapılacak işe inanılmadığı ve sonuçlardan çekinildiği için sonu gelmeyen toplantılar ve yazışmalar silsilesine dönüşüp ilgili konuda hızlı aksiyon alınmasının imkansız olduğu bir duruma dönüşebilir.
Yaratıcılık, psikolojik güven eksikliği tarafından etkilenen alanlardan biridir. Oto-Sansür yaratıcılığın önündeki önemli engellerden biridir. Fikirlerimizin akranlarımız tarafından alay edilebileceği korkusuyla, yaratıcılık yerine uyumluluk eğiliminde oluruz. Fikirlerimiz mevcut durumu yansıtır, eskimiş ve artık iyi performans göstermeseler bile normlara bağlı kalırız. Bazen en çılgın fikirlerin dahi duyulması gerekir, çünkü uygulanabilir olmasalar bile başka bir fikir için ateşleyici olarak karşılaştığımız engellerden birinin kaldırılmasını sağlayabilirler.
Bu yazıda psikolojik güvenin ne olduğu ve çeviklik açısından bizleri nasıl etkileyebileceği gibi konuları ele aldık. Elbette psikolojik güven sadece burada belirtilmiş olanlar ile sınırlı değil. Çalışan bağlılığından tutun yaşanılan çatışmaların yapıcı bir şekilde sonlandırılabilmesine kadar bir çok konuyu etkileyen bir olgudur psikolojik güven.
Psikolojik güvenin sağlanabilmesi için organizasyonlar yanında biz bireylere de büyük bir sorumluluk düşüyor. Etrafımızdaki insanlar ile kurduğumuz her iletişim aslında psikolojik güven ortamının gelişmesi için bir fırsat. Takım arkadaşlarımızla, paydaşlarımızla veya başka sebeplerle iletişime geçtiğimiz diğer kişilerle etkileşimlerimizde, açık ve anlayışlı olmalıyız. İnsanları yargılamadan dinlemeli ve empati yapmalı ve ona göre davranmalıyız. Bu şekilde davranarak birbirimize destek olup, psikolojik güvenin sağlandığı daha üretken ve sağlıklı bir çalışma ortamı yaratabiliriz.